Silmek İstediğinize Eminmisiniz ?

Eminseniz Lütfen Evet'e Basın.

Türkiye'de Adalete Erişim
Ahmet Said Önder - 21 Ekim 2022
Türkiye'de Adalete Erişim

(İnsanın eğitimini, sistem yaklaşımı ve bütüncül bakışla değerlendiren Enderun Özgün Eğitimciler Derneği olarak özellikle eğitimin iyi insan yetiştirme fonksiyonu ile çok ilgili olan; ülkemizdeki genel adalet duygusu ve yaklaşımını çok güncel ve yoğun emek neticesinde hazırlanmış “2021 Hukuk İzleme Raporu” bağlamında rapora da çok emeği geçmiş olan Ahmet Sait ARSLAN’ın dergimiz için hazırladığı değerlendirmesini siz okuyucularımızın faydasına sunuyoruz. Daha önceki özet rapor dosyalarımızda olduğu gibi derdimiz tamamıyla üzümü usulünce ikram etmektir.
Hazırlanan raporda 2021 yılında yaşanan hukuki gelişmeler, adli istatistiklerin ele alındığı analiz yazıları ve raporun teması olan “Adalete Erişim” ana bölümü yer almaktadır. Adalete erişim teması bağlamında sosyo-ekonomik ve bölgesel farklılıklar, sosyo-demografik sorunlar ve baroların rolünün yanı sıra yargılama süreleri ve yargıda dijitalleşme konuları kapsamlı bir şekilde incelenmiştir. Ana bölüm yazıları ile Türkiye’de Adalete Erişim dosyası kamuoyuna sunulmuştur. Raporun diğer kısmında ise adalet ve diğer birçok kamu kurumunun yayınlamış olduğu 2021 yılı verileri temel alınarak Türkiye’de hukukun her alanı analiz edilmiştir. ) E
İLKE Vakfı, ‘2021 Hukuk İzleme Raporu’ Bağlamında Bir Değerlendirme Ahmet Sait ÖNER
Hukuk, sadece yargısal sürece indirgenerek tanımlanacak bir alan değildir. Aynı zamanda birebir ekonomik, psikolojik, sosyolojik süreç ve dinamiklerle ilintilidir. Bu nedenlerle izleme raporu hazırlanırken pozitif hukuk kuralları merkezde tutulurken yanı sıra sosyoloji, iktisat başta olmak üzere multi-disipliner yaklaşımlarla da rapor desteklenmiştir. Türkiye’de Adalete Erişim temasıyla yayımlanan '2021 Hukuk İzleme Raporu İLKE VAKFI’ tarafından “Bu raporun geçmişten alınacak derslerin alınmasına, geleceğe yönelik güçlü adımların atılmasına ve daha adil ve müreffeh bir Türkiye’nin oluşmasına vesile olmasını temenni ederiz.” duygusuyla hazırlanmıştır.
İLKE Vakfı (İlim Kültür Eğitim Vakfı) kırk yılı bulan bir geleneği, zamanın ruhuna uygun faaliyetleri ile dinamik tutmayı başarmış güzide bir sivil toplum kuruluşudur. Geleneği ifa etmeden geleceği inşa edemeyiz düsturunu şiar edinmiş bir vakıf olarak çalışmalarını sürdürmekte olan İLKE Vakfı, bu anlamda çalışmalarını yürütürken bir yandan geleneği dinamik tutmakta, öte yandan bugünün ve yarının yaşam koşullarını göz ardı etmeden yol almaktadır. 
Bir çatı kuruluş olarak hizmet veren vakfın bünyesinde dernek ve araştırma merkezlerinden müteşekkil birimler bulunmaktadır. TODAM, EPAM, İKAM, STA şeklinde isimlendirilen araştırma merkezlerinde ise her yıl düzenli olarak Hukuk, Eğitim, İktisat ve Toplumun görünümü üzerine yapılan araştırmalar raporlanmakta, böylece bu alanlarda öne çıkan sorunlar tespit edilip, çözüm önerileri üretilmekte, literatüre katkı sunulmaktadır. Alan izleme raporları; Hukuk, İktisat, Eğitim ve Toplumsal görünümden yana veri endeksli, hamasi ve nostaljik yaklaşımlardan uzak durarak panoramik bir fotoğraf çekmektedir. Böylece sorunlara ve çözümlere akılcı yaklaşımlar getirilmektedir.  
2021 HUKUK İZLEME RAPORU GENEL GÖRÜNÜMÜ
Hukuk sistemleri, toplumların kendi tarihsel tecrübelerinin sonucu oluşmuş,  ihtiyaçlara göre şekillenmiştir. Türk Hukuk Sistemi de - her ne kadar iktibas eleştirilerine maruz kalmışsa da- bu tecrübe ve ihtiyaçlar bağlamında benzer süreçsel tecrübeye sahiptir denilebilir. Artık günümüzde özellikle dijitalleşmenin etkisiyle hukuk sistemlerinde yaşanan değişim ve dönüşümlerin derin farklılıklar taşıdığını söylemek güç. Kıta Avrupa Hukuk Sistemi’ne tabi olan Türkiye’de ise bu benzeşme oranı jeopolitik konumu nedeniyle daha yüksek seviyede ilerliyor. Kanunlaştırma faaliyetleri, yargı sisteminin işleyişi, idari mekanizmalar gibi hukuki olaylar bu kapsamda ele alınması gereken hususlar olarak karşımızda duruyor. 
Hukuk İzleme Raporu, anlamlı bir günde, adli yıl açılışında yani 1 Eylül 2022 tarihinde kamuoyu ile paylaşıldı. Bu rapor hukuk alanında yayımlanan raporların üçüncüsüdür. Raporda kırka yakın yazarın imzası bulunmaktadır. Otuz üç analiz yazısı ve altı ana bölüm yazısı ile hukuk sisteminin genel görünümü çıkarılmıştır. Elbette raporun farkını ortaya koyan bu genel görünümün veriler ışığı altında ortaya çıkarılmış olmasıdır.  Üçyüzden fazla istatistiksel veri ve grafik oluşturuldu. Böylece rapor; Mahkemeleri, cezaevlerini, Baroları ve sair kamu kurum ve kuruluşları iki kapak arasında inceleme fırsatı sunuyor. Rapor, bir yılın panoramasını bu kadar etraflıca ortaya çıkarması yönüyle, Hukuk alanında ilk ve tek olma özelliğini taşımaktadır. 
Alan izleme raporları her yıl ayrı bir tema ile hazırlanmaktadır. 2021 Hukuk İzleme Raporunun teması, ‘Adalete Erişim’ olarak belirlendi.  Bu tema altında kıymetli değerlendirmeler yapan ana bölüm yazarlarının konu başlıkları şu şekilde belirlendi: 
    -> Adalete erişimde Sosyo-Ekonomik ve Bölgesel Farklılıklar  - Doç. Dr. Ahmet Bozdağ 
    -> Kurumsal ve Kültürel Engeller - Dr. Öğr. Üyesi Vahap Coşkun
    -> Yargılamada Makul Süre ve Adalete Erişim - Arş.Gör.Dr.Ozan Tok
    -> Adalete Erişimde Baroların Rolü - Avukat Dr. Murat Sadak
    -> Yargıda Dijitalleşme - Doç.Dr. Abdurrahman Savaş 
    -> Yargılama Usulleri - Avukat Dr. Ramazan Arıtürk
Ana bölüm yazılarının yanısıra Türk Hukuk Sisteminin iskeletini oluşturan tüm kurum ve kuruluşlar analiz yazıları ile irdelenmiştir. Anayasa Mahkemesi, Danıştay, Yargıtay, Sayıştay, Bölge Adliye ve Bölge İdare Mahkemeleri, İlk derece mahkemeleri, Cezaevleri, Barolar, Kamu Denetçiliği Kurumu, uyuşmazlık mahkemeleri, Adli Tıp Kurumu, Yasama, Hukuk Eğitimi gibi çeşitli kurumlar ve konular bu kapsamda ele alınmış ve analize konu edilmiştir. Bu bağlamda her bir kurum fonksiyonuna göre iş hacmi, başvuru sayısı, süre performansı gibi kriterlerle istatistiki veriler ışığında değerlendirilmiştir. Gerek mahkemeler gerekse sair kurumlar olsun analize konu edilirken 2012-2021 yılları arasındaki veriler dikkate alınarak irdelenmiş, bu yönüyle aslında Türkiye’nin son 10 yıllık genel görünümü etrafında değerlendirmeler yapılmıştır.
Türk Hukuk Sistemi’nde 2021 yılı ele alınırken en başta ve öncelikle mahkemeler analize konu edilmiştir. Zira Türk yargı işleyişi, adalete erişimin yol haritası gibidir. Yargının işlevsel görünümündeki düzelme bu bağlamda müsbet katkı sunduğu gibi, her türlü aksaklığın ise adalete erişimde menfi etkisi olduğu aşikardır. Bu yönleriyle Türkiye’de mahkemelerin oturmuş bir işleyişinin olduğunu söylemekle beraber çok ciddi yapısal sorunların devam ettiğini de görmekteyiz. 
SONUÇ VE DEĞERELENDİRMELER
Hukuk sistemlerinin değerlendirilmesini sadece şekli şemada var olan mahkemeler vs kurumlara indirgemek doğru olmaz. Hukuk sistemi, aynı zamanda hatta öncelikle bu sistemin esasını oluşturan inanç ve düşünce sistemi, toplumsal kodları, tarihsel kökleri ifade eder. Zira şekil esasa göre inşa edilir. Bu anlamda Türk Hukuk Sistemi ele alınırken sistemin iskelet yapısını oluşturan mahkemeler vs kurumlarla beraber sistemin beyni, kalbi, kan dolaşımı anlamına gelen dini, örfi, tarihsel ve güncel tüm meseleleri de ele alınmalıdır. Tam da burada Türk Hukuk Sisteminin uzun yıllar şekil şartlarının tesisi üzerinden inşa edilmeye çalışılmasının sistemsel güdüklüğe yol açtığını söylememiz gerekir. 
Yine Hukuk, sadece yargısal sürece indirgenerek tanımlanacak bir bilim dalı değildir.  Aynı zamanda ve birebir olarak ekonomik, psikolojik, sosyolojik süreç ve dinamiklerle de ilintilidir. Bu bağlamda izleme raporunun pozitif hukuk kurallarını merkezde tutarken bunun yanı sıra sosyoloji, iktisat başta olmak üzere multidisipliner yaklaşımlarla desteklendiğini görmekteyiz. 
Raporun temasından hareketle; adalete erişim adaletin tesis ve tecellisinin temel bir gereğidir diyebiliriz. Bu yönüyle adalete erişim, sadece korunması değil aynı zamanda geliştirilmesi  ve etkin kullanılması gereken bir hukuki güvence olarak ele alınmalıdır. ‘Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 6. maddesi ile ilişkilendirildiğinde, adalete erişim, bir insan hakkı olarak da tanımlanabilir. Çünkü bu madde, “herkesin her yerde hukuk  önünde insan olarak kabul görme hakkına sahip olduğunu” belirtir. İnsanların hukuk önünde tanınmaları ve hukuki bir kimlik edinmeleri, yalnızca, devletin vatandaşlarına karşı bir yükümlülüğü değil, bir insan hakları meselesi olarak adalete erişim ile de bağlantılıdır.’  Bu nedenlerle yapılacak olan tüm yasal düzenlemelerde adalete erişim öncelikli bir erek olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
2021 Hukuk İzleme Raporu bağlamında adalete erişimde en temel problemlerin yargılama süreleri, yargılama giderleri, alternatif uyuşmazlık çözümlerinin uygulamaları, eşitlik ilkesinin ihlali gibi meselelerin olduğu görülmektedir. 
Yukarıda sayılan meseleler arasında makul sürede yargılama bahsinin adalete erişimde öncelikli mesele olarak görüldüğü gözlemlenmektedir. Artan dosya sayısı karşısında hakim savcı ve adli personel sayısının arttırılmasının bir çözüm olarak öne çıktığı tespit edilmiştir. Yine uzlaştırma ve arabuluculuk müessesesinin ikamesi de bu sorunun çözümüne hizmet etmektedir. Yargıda hedef süre uygulamasının teşvik edici etkisi de bu anlamda zikredilmektedir. Keza istinaf kanun yolunun yürürlüğe girmesiyle birlikte Yargıtay’ın dosya sayısında ve dosya neticelenme süresinde azalma olmuştur. Adalete erişimde makul sürenin önemine rapor yazarlarından Ozan Tok, hızlı yargılama ile doğru yargılama arasındaki farka dikkat çekerek yaklaşmış ve akabinde alternatif uyuşmazlık yöntemlerinin etkin kullanımının müsbet katkısını vurgulamıştır. 
‘Bu önemli iyileştirmeler elbette adli kurumları merkezine almaktadır. Ancak yalnızca adli kurumlara yönelik reformlarla makul sürede yargılama yapılmasının sağlanamayacağı kanaatindeyiz. Makul sürede yargılama yapılması meselesi aynı zamanda adli işlemlerin ve yargılamanın layıkıyla yerine getirilmesiyle birlikte düşünülmelidir. Dosyaların temizlenmesi ile gerçekten usulüne uygun ve tam bir muhakemenin gerçekleşmesi arasındaki denge mutlaka korunmak zorundadır.
Buna göre makul sürede adli işlem ve yargılama yapılması için sorumluluğun yalnızca adli kurumlara ait olduğunu ifa etmek güç gözükmektedir. Toplumsal olarak uyuşmazlıkların adli mercilere aksettirilmesi gibi bir eğilimin olduğu muhakkaktır. Hâlbuki uyuşmazlıkların daha hızlı şekilde halledilmesi bekleniyorsa öncelikle uzlaşma anlayışının gelişmesi gerekmektedir. Bilhassa hukuk uyuşmazlıklarında tarafların ihtiyati arabuluculuğa ya da tahkime müracaat etmeleri uyuşmazlıkların makul sürede çözülmesine önemli katkı sağlayacaktır. Toplumda uyuşmazlıkları uzlaşmak yerine adli merciler aracılığıyla çözme eğilimi devam ettikçe istenilen makul sürede yargılama yapılmasını sağlamak mümkün olamayacaktır.’ 
Adalete erişimde bir diğer temel mesele de yargılama giderleridir. Kişilerin ekonomik yeterlilikleri hak arama mekanizmalarının kullanımında negatif etki oluşturabilmektedir. Bu dezavantajlı durumun ortadan kaldırılması ve adalete erişiminin zahmetsiz hale getirilmesi gerekmektedir. Yargı sisteminin etkin kullanımı açısından gerekli olan dava açılış harçları, bilirkişi masrafları, tebligat vs dosya masraflarının tümden kaldırılması gibi fazla idealize edilmiş bir çözüm ebetteki gerçeklikten uzaktır. Ancak hak arayışında ekonomik yetersizliğin engel oluşturmasına da müsaade edilmeyecek takip ve denge mekanizmalarının etkin kullanılması gerekmektedir. Bu konuda Türk yargı sisteminde bir hayli yol alındığını söylemek hakkın ikamesi anlamında gerekmektedir. Ancak bu takdir, uygulamada çıkan birçok sıkıntının da göz ardı edilmesine mani değildir. Bu sıkıntılara karşı rapor ana bölüm yazarlarından Doç.Dr. Ahmet Bozdağ’ın sunduğu çözüm önerileri dikkat çekici ve yerindedir.
‘Bu nedenle, adalete erişim çabası içerisinde olan kişilerin davayı kaybettiklerinde karşı tarafın da avukatlık ücretini ödeme uygulamasının en azından asgari ücret ve asgari ücretin altında bir ücretle çalışan kişiler için kaldırılması uygun olacaktır. 
Yargılama harçlarının yüksek tutulmaması hatta asgari üücret miktarı dikkate alınarak sembolik bir miktar olarak belirlenmesi, adalete erişime katkı sunacaktır. 
Ayrıca adalete erişim kapsamında kişilere sağlanan adli yardım uygulamasında, haksız çıksa dahi asgari ücret veya asgari ücretin altında bir ücretle çalışan kişilerden sonradan yargılama masraflarının talep edilmemesi için somut bir düzenleme yapılarak uygulamada birlik sağlanmalıdır. 
Ülkemizde hak arama bilincinin düşük olduğu ve ekonomik olarak geri kalmış bölge ve illerdeki adliyelerde, ücretsiz danışmanlık veren profesyonel hukukçulardan oluşan büroların kurulması yararlı olacaktır.’ 
Hak arayışı kapsamında adli, idari yargılamalarda davanın kaybedilmesi durumunda aleyhe hükmedilen vekâlet ücretleri de adalete erişimde çeşitli sıkıntılara yol açmaktadır. Bir yandan hukuki desteğinden yararlanmak için ödediği ücrete, öte yandan davanın aleyhe neticelenmesi halinde karşı vekâlet ücretine katlanan ve maddi imkânı yeterli düzeyde olmayan vatandaşlar için bu husus, mağduriyet nedeni olmaktadır. Bu durumun çözümü için hazineye/kamuya karşı açılan davalarda vatandaş aleyhine karşı vekâlet ücreti uygulamasının kaldırılması adalete erişimi kolaylaştırıcı bir hizmet olacaktır. 
Raporda dikkat çeken hususlardan birisi de adalete erişimde yabancılar ve dezavantajlı kişi ve gruplar değinisidir.  Bu anlamda rapor ana bölüm yazarlarından Dr. Öğretim Üyesi Vahap Coşkun’un tespitleri bir hayli önemli. Özellikle Mülteci, sığınmacı ve yabancı karşılığına karşı ilköğretimden başlayarak insan hakları temelli müfredat oluşumu çözüm olarak öne sürülmektedir. Bu anlamda Adalet Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Baroların herkesin hakkını savunan bir kamuoyu oluşturmak için iş birliği yapması tavsiyesi verilmektedir. Bu tespitler gerçekten de kıymetli tespitler olarak raporda yer almaktadır. Adaletin tecellisini salt şahsı veya temsil ettiği zümresi için isteyen bir anlayışın tahakkümcü bir anlayış olduğunu söylemek icap eder. Oysa adalet insanlığın ortak payı, ortak mülküdür. Dolaysıyla bu mülkün sarfı salt bir ırka, zümreye, ayrıcalıklı kişi, topluluk ve milletlere mahsus kılınamaz. Adalet şahsa veya zümreye münhasır olduğu anda insan hakları da hegenomik bir araçsallığa dönüşür. Maalesef Türkiye’de yer yer yükselen ötekileştirici söylemler üzerinden aslında mülteci, sığınmacı pozisyonunda olan insanların adil bir düzende yaşamalarının önü alınmakta böylece adalete erişim hakları engellenmektedir. 
Yukarıda bahsi geçen temel meseleler yanında dikkat çekici bir bahsin dijitalleşme bahsi olduğu görülmektedir. Dijitalleşen dünya sisteminden hukuk sitemlerinin nasibini almaması düşünülemez. Dijital suçlarla beraber bizatihi yargıda dijitalleşme bu bahiste öne çıkan başlıklar. 
Dijitalleşme ile ilgili yoğun bir kanunlaştırma hareketi beklenmektedir. Bunun için çok ciddi bir çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bugünn dünyanın küçük bir köye dönüştüğü en çok da dijitalleşme üzerinden görülmektedir. Ancak ne olursa olsun toplumlar kendi iç dinamiklerini korumaktadırlar. Bu nedenle bilişim hukuku ile ilgili olarak yapılacak yasal düzenlemelerde Türkiye toplumunun yapısına dikkat edilmeli, kanunlaştırma hareketleri bu hususlar muvacehesinde yapılmalıdır. 
Türk Hukuk sistemi, dijitalleşme sürecine çok hızlı bir şekilde adapte olmuş görünmektedir. Vatandaşın adalete erişimde elini kolaylaştıran bir unsur olarak e-devlet uygulamasının ortaya çıkması bilgiye ve belgeye ulaşımı kolaylaştırmış, yanı sıra çeşitli sorunları da beraberinde getirmiştir.  
‘Vatandaşların e-devlet ve özellikle yargı ile ilgili resmi işlemlerini bizzat kendilerinin yapması, aradaki “aracıları” ve bu kişiler vasıtası ile gerçekleşen hukuk dışı uygulamaları da oldukça azalttığı ifade edilebilir. Tüm bu olumlu gelişmeler, yargıya duyulan güvenin ve sistemin işlevselliğinin artmasına da katkıda bulunacaktır.
Devlet, hukuk ve yargıdaki dijitalleşmenin diğer genel bir sorunu ise veri güvenliğidir. Başta UYAP olmak üzere diğer tüm veri tabanlarının güvenliği, e-devletin belki de en önemli sorunudur. Gerek kişisel veriler açısından gerekse yargılama sırasındaki gizli olması ve gizli kalması gereken beyan ve belgeler açısından burada oldukça önemli bir tehlike söz konusudur. Sistem içerisinden ve dışarısından gerçekleşebilecek yetkisiz erişimler, çocukların cinsel istismarı ile ilgili davalardaki bilgiler başta olmak üzere pek çok konudaki tehlikeyi akla getirmektedir (Mamur Işıkçı, 2017). Log kayıtlarının olması, sisteme hangi bilgisayardan girildiğinin ve kim tarafından erişim sağlandığının tespitini sağlamakla birlikte, bazen sorumlu kişiye erişim mümkün olamamakta, erişilse bile güvenliği ihlal edilen bilgi ve belgelerdeki mahremiyeti geri getirememektedir.’ 
Adalete erişim kapsamında Türk Hukuk Sistemi ele alınırken 15 Temmuz darbe girişimi ve ardından başlayan FETÖ/PDY yargı süreçlerinin etkisine değinmemek mümkün değildir. Bir yandan neredeyse yargı mensuplarının 1/4 oranında tasfiyesi ile oluşan boşluğun doğrudan yapısal bir sorun olarak Türk Hukuk sistemini olumsuz etkilediği görülmüştür. Öte yandan başlayan FETÖ/PDY yargı süreçlerinde ciddi hukuki sorunlar neşet etmiş, terör örgütü üyeliğinin çok geniş yorumlanmasıyla haksız tutuklamalara gidildiği müşahede edilmiştir. 15 Temmuz süreci yargılamalarında yapılan tutuklamalar, memuriyetten ihraçlar,  uzun süren gözaltı süreleri,  kapatılan şirketler, el konulan malvarlıkları bir bütün olarak mutlaka ele alınmalı ve hukuki çerçeve ile değerlendirilmelidir. Hukuk sadece güvenli alanlara hapsedilerek sürdürülecek bir faaliyet değildir. Aksine hukuk, en netameli konu ve alanlarda dahi oluşturacağı hukuki güvenlikle uygulamasını sürdürmelidir. Böylece mülkün temeli olan adaletin tecellisi ve sürdürülebilirliği sağlanabilecektir. 
İLKE Vakfı 2021 Hukuk İzleme Raporunun hakiki bilgi üretme fonksiyonu yüksek seviyede. Bu yönüyle bilgi toplumu olmaya ve adil şahitlik yapmaya katkı sunduğu muhakkak. Toplumsal gelişmelerde her bir katkı münhasıran çok kıymetlidir. Bu nedenle benzeri çalışmaların çeşitlenmesi, sayısının artması gerekmektedir. Adalete erişimin daha etkin sağlandığı bir hukuk sistemine ulaşmak ümidiyle..



Bu içerik toplam 0 yorum ile ortalama nan oy aldı.